Dağcılık tarihi +

1786 yılında biri doktor iki Fransızın Avrupa’nın en yüksek doruğu olan Güney Doğu Fransa'da bulunan Mont Blanc'a (4807 mt) tırmanması ile başlamıştır. 1850 ile 1860 arasında İsviçre’deki tüm zirveler birbiri ardına dağcılar tarafından tırmanılmış ve bu dönem Avrupa dağcılığının altın çağı olarak adlandırılmıştır. 1865 yılında Alplerin en zor zirvesi olan Matterhorn'a tırmanılabilmesi ile, Avrupa dağcılığının altın çağı olarak tanımlanan dönem kapanmıştır. Daha sonra yüzyılın sonuna kadar Orta Avrupa’nın tüm zirvelerinin zor rotaları başarı ile tırmanıldı. 

1970’li yıllardan sonra ise tırmanışlar daha çok koşulların zorluklarının arttırılması, denenmemiş rotaların tırmanılması, tüm kıtaların en yüksek doruklarına tırmanmak gibi çeşitlemelere uğramıştır 1978 yılında ilk defa "ölüm sınırı" olarak tanımlanan 8000 metreyi Reinhold Messner ve Peter Habbler ek oksijen kullanmadan asarak Everest'e tırmanmıştır. Daha sonra Messner 8000 metrenin üzerindeki 14 doruğa da tırmanabilen ilk insan unvanını almıştır. 1980 sonrası dağcılığın iyice popülarite edildiği dönem olmuştur. Avrupa'da ve Amerika'da milyonlarca insan dağlarda dolaşmaya başlamıştır. Dağcılık malzemelerindeki teknolojik ilerleme, dağlara ulaşımın kolaylaştırılması bu yaygınlığın temel etkenlerinden olmuştur.

20. yüzyıla girene kadar Güney ve Kuzey Amerika dağları, Kafkas dağları, Orta Afrika dağlarına tırmanışlar ve de Himalayalara keşif ekspedisyonları düzenlendi. 1897'de And dağlarının en yüksek doruğu Aconcagua'ya (6960 mt) 1897'de Alaska'da St. Elias'a (5489 mt) 1898'de Kuzey Amerika'da Grand Teton'a (4190 mt) 1913'te K. Amerika’nın en yüksek doruğu CM Kinley (6194 mt)’e tırmanıldı.